Karadağ Turu

Karadağ turu yapmaya karar verdiğimde, içimde bir gezgin heyecanı, bir de “Acaba bu küçük ülke ne kadar etkileyici olabilir ki?” sorusu vardı. Sosyal medyada Kotor’un kartpostallık manzaraları, Budva’nın masmavi plajları ve uygun fiyatlı Balkan havası beni çağırıyordu. Havalimanında ilk adımı attığımda, dağların gölgesinde uzanan yemyeşil vadiler ve o serin, taze hava beni karşıladı. 

Sanki bir masal diyarına düşmüştüm! Karadağ, beklediğimden çok daha fazlasını sundu: tarih kokan dar sokaklar, kristal berraklığında bir deniz ve her köşede sürpriz bir manzara. Bu küçük ama büyüleyici Balkan ülkesinde geçirdiğim günler, hem huzur hem de macera dolu bir serüvene dönüştü. İşte benim Karadağ hikayem, başından sonuna yaşadığım her anıyla!

Karadağ’a İlk Adım: Yolculuğum Nasıl Başladı?

Karadağ Turu fikri, bir akşam arkadaşlarla yaptığımız “nereye gitsek” muhabbetinde doğdu. Avrupa’da vizesiz, bütçe dostu ve az keşfedilmiş bir yer arıyordum. Kotor’un fotoğrafları ve bir gezgin blogunda okuduğum “Karadağ, Balkanlar’ın gizli hazinesi” cümlesi kararımı verdi. Uçak biletimi üç ay önceden alarak Podgorica’ya uygun bir fiyatla uçuş buldum.

Podgorica

Türk vatandaşları için vize gerekmemesi büyük rahatlık! Valizimi hazırlarken, hem yazlık kıyafetler hem de dağlık bölgeler için hafif bir mont attım çantaya. Podgorica Havalimanı’na indiğimde, küçük ama düzenli bir havalimanı ve güleryüzlü insanlar beni karşıladı. Şehir merkezine taksiyle giderken, yol kenarındaki dağ manzaraları ve yemyeşil vadiler, bu yolculuğun unutulmaz olacağının ilk işaretiydi.

Karadağ’ı Seçme Hikayem

Karadağ’ı seçmemin en büyük sebebi, hem doğa hem tarih hem de deniz tatilini bir arada sunmasıydı. Avrupa’nın popüler destinasyonlarına kıyasla daha az kalabalık ve uygun fiyatlı olması da cabası. İnternette biraz araştırma yapınca, Kotor’un Orta Çağ’dan kalma sokakları, Budva’nın canlı plajları ve Durmitor’un nefes kesen doğası beni hemen cezbetti. Üstelik Karadağ’ın kompakt bir ülke olması, kısa sürede çok yer görme şansı veriyordu. “Balkanlar’ın bu küçük ülkesi ne kadar güzel olabilir ki?” diye düşünürken, kendimi plan yaparken buldum.

Karadağ Turu İlk İzlenimlerim

Podgorica Havalimanı’ndan çıkıp şehir merkezine doğru ilerlerken, Karadağ’ın sakin ama büyüleyici havası beni sardı. Havalimanından taksiyle merkeze ulaşmak sadece 15-20 dakika sürdü ve taksi şoförünün samimi sohbeti, ülkenin sıcakkanlı ruhunu hissettirdi. İlk izlenimim? Küçük, mütevazı ama bir o kadar da kendine güvenen bir ülke. Şehirde modern binalar ile eski Balkan dokusunun karışımı dikkatimi çekti. İlk akşam, yerel bir restoranda “čevapi” denen köftelerden tadarak Karadağ’a resmi bir “merhaba” dedim.

Kotor: Orta Çağ’dan Fırlamış Bir Masal

Kotor, Karadağ’ın bende en derin iz bırakan yeri oldu. Daracık taş sokakları, Orta Çağ’dan kalma surları ve körfezin masmavi sularıyla çevrili bu şehir, sanki bir film setinden fırlamış gibi. Sabah erkenden Kotor’a vardığımda, önce bir kahve alıp eski şehri keşfetmeye başladım. Her köşede başka bir hikaye saklıydı.

Kotor Sokakları

Kotor’un Sokaklarında Kaybolmak

Kotor’un eski şehri, labirent gibi sokaklarıyla beni kendine çekti. Arnavut kaldırımlı yollar, taş evler ve her yerde dolaşan kediler… Evet, Kotor bir kedi cenneti! Yerel bir pastanede “burek” yiyip, küçük meydanlarda otururken kendimi bir an 500 yıl öncesinde hayal ettim. St. Tryphon Katedrali’ni gezerken, tarih kokan taş duvarlar arasında adeta zaman yolculuğu yaptım. Yerel bir dükkândan el yapımı bir magnet alarak bu anıyı ölümsüzleştirdim.

Kotor Körfezi ve Tekne Turu

Kotor’a gelip de körfez turu yapmamak olmazdı. Bir sabah, küçük bir tekne turuna katıldım ve Kotor Körfezi’nin büyüleyici manzaralarına daldım. Perast adasına uğradık; Our Lady of the Rocks adlı minik adacıkta, denizin ortasında yükselen kilise beni büyüledi. Tekne kaptanının anlattığı efsaneler, bu manzaraya başka bir derinlik kattı. Körfezin sakin sularında yüzen ördekler ve dağların yansıması, fotoğraf makinesini elimden bırakmamamı sağladı.

Kotor Körfez

Budva: Deniz, Güneş ve Eğlence

Budva’ya vardığımda, Karadağ’ın bu canlı sahil kasabası beni tamamen farklı bir enerjiyle karşıladı. Kotor’un sakin, tarihi havasından sonra Budva, yaz tatili ruhunu iliklerime kadar hissettirdi. Plajları, restoranları ve gece hayatıyla Budva, Karadağ’ın eğlence merkezi.

Budva’nın Plajlarında Bir Gün

Budva’nın plajları, Akdeniz’in en güzel kıyılarından bazıları. Sveti Stefan’ın ikonik adacık manzarasını görmek için sabah erkenden plaja gittim. Denizin berraklığı karşısında şaşkına döndüm; su, sanki cam gibiydi! Öğleden sonra Jaz Plajı’nda biraz daha kalabalık ama eğlenceli bir atmosferde vakit geçirdim. Şezlonga uzanıp, elimde bir kokteylle denizi izlemek, tam bir yaz rüyasıydı.

Budva’nın Gece Hayatı

Budva’da akşamlar ayrı bir güzel. Eski şehirdeki restoranlarda deniz mahsulleri yedikten sonra, sahil boyunca sıralı barlardan birine oturdum. Canlı müzik eşliğinde yerel bira “Nikšićko”yu denedim; hafif ve ferah bir tat. Gece kulüplerine meraklı olanlar için Budva’da seçenek bol, ama ben daha çok sakin bir barda denizi izleyerek geceyi kapattım. Yerel halkın enerjisi ve turistlerin neşesi, Budva’yı unutulmaz kıldı.

Podgorica: Küçük Ama Keşfedilmeye Değer

Başkent Podgorica, Karadağ’ın diğer şehirlerine göre daha sakin ve az turistik. İlk başta “Burada ne yaparım ki?” diye düşünmüştüm, ama Podgorica’nın kendine özgü bir cazibesi var. Modern ve gelenekselin karıştığı bu şehir, Karadağ’ın günlük hayatını anlamak için harika bir yer. Vizesiz turlar olarak değerlendirebileceğiniz Karadağ görülmeye değer.

Podgorica’da Neler Yapılır?

Podgorica’da ilk durağım Milenyum Köprüsü oldu; modern tasarımıyla şehirde dikkat çekiyor. Ardından Saat Kulesi’ni ve çevresindeki Osmanlı izlerini keşfettim. Şehir parkında yürüyüş yaparken, yerel halkın rahat tavırları beni etkiledi. Öğle yemeğinde bir restoranda “kačamak” denen mısır unu yemeğini denedim; basit ama lezzetliydi. Podgorica, büyük turistik atraksiyonlardan çok, sakin bir şehir havası sunuyor.

Yerel Halkla Tanışmalarım

Podgorica’da bir kafede otururken, yan masadaki bir amcayla sohbete daldım. Bana Karadağ’ın bağımsızlığından ve insanların mütevazı yaşam tarzından bahsetti. Onun gözünden şehri dinlemek, Podgorica’yı daha çok sevmemi sağladı. Yerel pazarlarda da birkaç esnafla muhabbet ettim; herkesin sıcakkanlılığı, Karadağ’ın ruhunu hissettirdi.

Karadağ’ın Doğası: Dağlar ve Göller

Karadağ, sadece şehirleriyle değil, doğasıyla da büyüleyici. Dağları ve gölleriyle, doğa severler için bir cennet. Durmitor Milli Parkı ve Skadar Gölü, bu gezinin en unutulmaz anlarından oldu.

Durmitor’da Bir Yürüyüş

Durmitor Milli Parkı’na gitmek için bir günümü ayırdım. Dağların arasında yürüyüş yaparken, tertemiz hava ve muhteşem manzaralar beni mest etti. Kara Göl (Crno Jezero), berrak suyu ve etrafındaki çam ağaçlarıyla tam bir doğa harikası. Yürüyüş sırasında bir an durup sadece sessizliği dinledim; şehir hayatından bu kadar uzaklaşmak inanılmaz bir huzur verdi.

Skadar Gölü’nde Huzur

Skadar Gölü’ne yaptığım tekne turu, Karadağ gezimin en sakin anlarından biriydi. Gölün üzerinde süzülürken, kuş sesleri ve suyun hafif dalgaları eşliğinde adeta meditasyon yaptım. Tekne kaptanı, gölün Balkanlar’ın en büyük gölü olduğunu ve yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yaptığını anlattı. Bir an, pelikanların süzülüşünü izlerken zamanın durduğunu hissettim.

Skadar Gölü

Karadağ’dan Ayrılırken: Neler Öğrendim?

Karadağ’dan dönerken valizimde sadece hediyelik eşyalar değil, bir sürü anı ve deneyim vardı. Bu küçük ülke, bana azla yetinmenin ve doğayla iç içe olmanın ne kadar kıymetli olduğunu hatırlattı. Tekrar gider miyim? Kesinlikle evet!

Karadağ’ın Bende Bıraktıkları

Karadağ, sakinliği ve güzellikleriyle beni kendine hayran bıraktı. İnsanların sıcakkanlılığı, doğanın cömertliği ve tarihin her köşede hissedilmesi, bu ülkeyi özel kılıyor. Kotor’un sokaklarında kaybolurken ya da Skadar Gölü’nde süzülürken, kendimi yeniden keşfettim.

Karadağ Turu: Kilise

Gezginlere Tavsiyelerim

Karadağ’a gitmeyi planlıyorsanız, bahar ya da sonbahar mevsimlerini tercih edin; hem hava güzel hem de kalabalık az. Bütçe dostu bir tatil için yerel restoranları deneyin ve toplu taşıma yerine araba kiralamayı düşünün, böylece dağlık bölgeleri kolayca keşfedebilirsiniz. Kotor ve Budva’ya mutlaka 2-3 gün ayırın, ama doğa için de zaman bırakın. Ve tabii ki, yanınıza iyi bir fotoğraf makinesi alın; her anı ölümsüzleştirmek isteyeceksiniz.

Daha fazla tur için sayfamı takip edebilirsiniz!

Şunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir